SİTE: Home HABERLER Kültür ve Sanat Dünyasından IETM Zürih’te “Yanlış Anlaşılma”yı Konuştu
  • Increase font size
  • Default font size
  • Decrease font size
Arama

Medi tative dance

IETM Zürih’te “Yanlış Anlaşılma”yı Konuştu

E-mail Print PDF

IETM’in 6-9 Kasım 2008 tarihlerinde gerçekleştirilen Zürih toplantısına 52 ülkeden 550’den fazla sanat ve kültür temsilcisi katıldı. Dört gün süren toplantının teması ‘Yanlış Anlaşılma’ idi. Yanlış anlaşılmaların iletişime ve anlaşmalara zemin hazırlama potansiyeline dikkat çeken konuşmacıların asıl hedefi iletişimi kolaylaştıracak ve artıracak uygulamalara odaklanmaktı.

Programda kültürlerarası diyaloğun limitleri sorgulanırken, sanatçıların dolaşımını ve işbirliğini destekleyen programlar hakkında bilgi verildi.

Açılışta konuşan Zürih Belediye başkanı, toplantıya katılan tüm ülke temsilcilerini İsviçre’nin kültür elçisi olarak gördüklerini ve gururla bahsettikleri şehirlerinin özelliklerini aktarmak için bu toplantıyı önemli bir fırsat olarak değerlendirdiklerini söylediler.

Açılışta; İran’dan katılan bir sanatçının IETM hakkında yaptığı bir film sunuldu. ‘Ülkemden ayrılırken’ yazısıyla başlayan kısa filmde sokakta uçarcasına danseden bir sanatçının görüntülerine yer verilmişti.

Özgürlüğe doğru çırpan kelebek kanatlarını hatırlatan bu film, sanatçının İran’dan katılmasıyla anlamlı hale gelmişti. Panellerden birinin sorduğu sorulardan biri olan ‘sanatçı ülkesini mi temsil eder, kendisini mi?’ sorusuna da kendiliğinden bir cevap verilmiş oldu.

Şüphesiz her sanatçı evrensellik iddiasıyla üretse de, üretim sırasında ‘insan’dan ve dünyadan bütünsel olarak ilham alıp harekete geçse de, dışarıdan bakıldığında görünen ilk şey ülkesi oluyor ve ülkesiyle birlikte anlamlandırılıyor. Ürünü hazırlarken, kendisi olsa da, sunduğunda ülkesinin temsilcisi haline geliyor. Bağımsız sanatçıları, kültür elçileri olarak kabullenen Avrupa yaklaşımı da buna dayanıyor. Her sanatçı diğerinin kültürüne merakla ve ilgiyle yaklaşıyor. Bilmedikleri bir dildeki tiyatro oyununu izlerken de ‘anlamak’, aramızdaki farklılıkların dar sınırlarını ortaya koyuyor.

 

 

 

 

 

 

 

 

 IETM toplantıları daha önce görmediğiniz bir ülkeye gitmek, o ülkeyi solumak, derinlemesine tanımak ve sanat temsilcileri aracılığıyla sorunlarını ve hedeflerini dinlemek için mükemmel bir fırsat. IETM organizatörlerinin desteğini hissediyorsunuz. Uluslararası sanat toplantılarını kültür yöneticileri için bir fikir cennetine dönüştüren de bu. Metotlarınızı tartışabilir, işbirliği olanaklarını değerlendirebilir, akımlardan haberdar olabilirsiniz. Dünyanın sorunlarını tartışabilirsiniz.  

Türkiye’de sanatçıların pek alışık olmadığı şekilde ‘sizin için düşünen’ birileri olduğunu bilmek çok rahatlatıcı. Tek yapmanız gereken ‘ifade etmek’. İfade etmek ‘düşünce cenneti’ Avrupa’da haklarınızı almanın ilk ve en önemli basamağı. İfade edip aktardığınız düşünce sihirli bir şekilde kısa bir sürede yerini buluyor ve bir şeyler değişmeye başlıyor.  

İsviçre – Kahve, Çikolata ve Kulelerin şehri

İsviçre’de sadece kahve ve çikolatayla yaşayabilir miyim sorusu aklınızı çeliyor. Yükselen buram buram kahve kokusu, ve çikolataları saran parlak kağıtların ışıltısı dikkat çekiyor. Zurih’de ırmakların arasına kurulan geniş caddeler, zarif köprüler ve şehrin silüetini oluşturan, geçtiğimiz yüzyıllarda zengin ailelerin evleri olmuş kuleli binalar dikkat çekiyor. Yanlış anlamaların en can sıkıcısı İsveç ve İsviçre’nin sürekli karıştırılmasıymış. Aslında komşu bile olmayan bu ülkelerin çok sıkı fıkı bir ilişkisi yok ama herkes çok yakın olduklarını düşünüyormuş. Avrupa kentlerindeki ürkütücü ve devasa kiliselerin yerini burada sevimli ve cana yakın yapılar almış. Saat kuleleri, köprüler, heykellerle süslü tiyatro binaları bir Avrupa kentinin olmazsa olmazlarından. İnsanın zamanını değerlendiren sanatın varlığı. İnsan düşüncesinin farklılaştırıcı etkisinin sonucu ilk önce kendine saygı duymak, ve insan zamanına ve emeğine değer vermek.

Ekonominin temeli de bu düşüncelerde yatıyor. Zürih dev bir alışveriş merkezi gibi, markalar geniş ve düzenli caddelere serpiştirilmiş. Aynı zamanda burası sanat akımlarına da ev sahipliği yapıyor. İsviçre Dadaizm akımının ev sahibi. Bu sanat akımının merkezine yaptığımız gezide orjinal bazı çizimleri ve eserleri görme fırsatımız oldu. Dadaizm, etkilediği ve yönlendirdiği surrealizm gibi akımlarla hala yaşıyor ve karşı duruşuyla, sanatı tepetaklak olmuşken bile dik kılıyor.

2006 senesinde Avrupa Kültür Derneğinin organizasyonuyla İstanbul’da bir araya gelerek büyük bir toplantı gerçekleştiren IETM, 2010 senesi Kültür Başkenti’ne Simya Sanat olarak teklifimiz üzerine tekrar gelebileceklerini açıkladı. Sanat konusunda katedilen mesafeyi görmek ve sorunlara nasıl çözümler bulunduğunu keşfetmek istiyorlar.

Geçtiğimiz senelerde Avrupa birliği’ne giren çiçeği burnunda üye Bulgaristan’ın başkenti Varna’da senede kırk uluslararası gösteri sanatı festivali yapıldığını hatırlatalım. Seçmelerin sunulduğu büyük festivallerin yanısıra, ‘yeniyi arayan ve yeniyi üreten’ yani sadece festival için yeni işlerin ve işbirliklerinin sunulduğu festivallere ihtiyacımız olduğunu da gözönüne almak gerek. Bunun için zengin bir birikim, sanat grupları ve yaratıcı ekipler mevcut. Daha fazla işbirliği ile canlı bir sanat mevsimi ve kültür yılı oluşabilir. 2008 Avrupa Kültürlerarası Diyalog yılıydı. 2010’da İstanbul Avrupa Kültür Başkenti. Tüm dikkatler kültür alışverişine ve aday ülke olarak Türkiye’ye  toplanmış durumda. Belki beş sene önce, uzun zaman alabilen bir ülke tanıtımı bugün çok daha hızlı bir sürede yapılabiliyor.

2010’lara yaklaşırken değişimin büyük gücü insanlığı itmeye başladı. Büyük umutlarla girdiğimiz 21. yüzyıl, belki de birtakım öngörü ve vizyon sahibi olmayan kişiler tarafından ortaçağlara doğru itilmeye çalışırken, sivil toplum dediğimiz büyük kalabalıklar olan bitene karşı duruşunu koruyor.

Sanatçı ve entellektüeller yeniyi arayarak, kolaycılığın akıntısına kapılmamak için uğraşıyor.İnsanı saf bir şekilde araştıran bağımsız sanat, görsel ve işitsel medya bombardımanına ve bilgi toplumuna karşı anlam parçacıklarının tek tek peşine düşüyor, üretiyor ve insanı yalnızlığından kurtarıp, yeniden ‘değer vermek’ için ilhamın peşinden koşuyor.

Kültür ve kimlik konusundaki işbirlikleri, adacıkları evrenle birleştirirken, sanatçılar dil ve milliyet gibi farklılıları aşarak ortak üretimin ve işbirliğinin kapılarını çalıyor.

İlkay Sevgi

Simya Sanat//