Third Space (Üçüncü Alan) Uluslararası Sanat ve Barış Konferansı; 15-19 Eylül 2008 tarihleri arasında 20 ülkeden kültür yöneticileri ve sanat temsilcilerinin katılımıyla Viyana’da gerçekleştirildi. Konferans, merkezi Viyana’da bulunan EON Network ve Freie Theatre tarafından, Arma Theater ve Exeter Üniversitesi ile Türkiye’den Simya Sanat’ın partnerliğinde gerçekleştirildi. Barışa yönelik sanatçı duruşunu ve birleşmesini temel alan konferansın ilki ‘Savaş zamanlarında Tiyatro’ 2007 yılında İtalya’da gerçekleştirilmişti. Bu çerçevede, konferans Avrupa’dan çok sayıda kültür ve sanat kuruluşu temsilcisini ve Orta Doğu’da savaşın sürdüğü ülkelerden sanatçıları ağırladı.
2004 senesinde kurulan EON Network’ün başlıca hedefleri sanatçıların ‘kültür temsilcileri’ olarak ifade alanlarını, uluslararası diyalog imkanlarını çoğaltmak. Bunula birlikte ‘kültür temsilcisi’ olarak sanatçıların Avrupa seviyesinde siyasi gücünü ön plana çıkararak, sanatçıların dolaşımını ve işbirliğini artırmak, bir iletişim ağı oluşturarak sanatçıların fikir ve akımları paylaşmasını, aynı zamanda sanatsal ürünlerini tanıtmasını sağlamak. Türkiye’den birçok grubun ve sanat ve kültür organizasyonun yer almayı başardığı EON Network, bir Avrupalı network olarak normalde Avrupa dışından üye almıyor ve temsilci seçmiyor. Ancak Türkiye’nin Avrupa ile entegrasyonunda sanatçıların üstlendiği yol burada ön plana çıkıyor çünkü Simya Sanat’ın temsilcisi olduğu EON Network’de Türkiye partner ve organizatör olarak başat rollerden birini üstleniyor.
Ülkemizin son yıllarda sanat konusunda gösterdiği uluslararası çıkışların bunda etkisi çok büyük. Aynı zamanda Avrupa’nın dikkati de kültürlerarası diyaloga çevrilmiş durumda ve bu Türkiye için çok önemli bir süreç. 2010 kültür başkenti ve bu süreç içindeki performansımız Avrupa ile entegrasyonumuzu güçlendirmek ve Birliğe girdiğimizde yerimizi belirlemek fırsatını veriyor. Normalde dikkat çekmek için büyük promosyonlar gerekirken, zamanımızın kültürel ve siyasi dinamikleri Türkiye’ye bu fırsatları kendiliğinden sunuyor. Peki biz bu imkanları yeterince değerlendirebiliyor muyuz? İşte asıl soru bu.
Üçüncü Alan Barış ve sanat konferansı, sanatın barış hedefindeki rolünü sorgulamak, tabu olan konuları belirlemek, duyarlılıkları ve seçenekleri araştırmak için uluslararası bir platform oluşturdu.
Temel soru, ‘Savaş zamanlarında tiyatro yapmak mümkün müdür?’ oldu. Bu konuda çeşitli sorunlar olsa da, savaşın sürdüğü bölgelerden katılan sanat ve kültür temsilcilerinin gösterdiği performans DVD’leri, video kayıtları; her koşulda sanat yapılabileceğinin kanıtıydı. Sanat, insanın su ve yiyecek kadar temel bir ihtiyacıdır. Bu, şüphe götürmez bir gerçektir. Bizi diğer canlı türlerinden ayıran kendimizi ifade etme ve iletişim ihtiyacımızın gücüdür. Tiyatro’nun kapasitesinin sorgulandığı konferansta çalışma grupları oluşturuldu.
Katılımcıların tek tek tecrübelerini aktarabildiği bu gruplar sayesinde tüm kültürlerarası farklara rağmen, insanlığın ortak meselelerinin bir ve aynı olduğu, ve bir bölgedeki karışıklığın tüm dünyayı, bilinç seviyesini, algıyı ve gelişimi etkileme gücüne sahip olduğu belirlendi.
Türkiye’yi temsil ettiğimiz için Simya Sanat olarak katıldığımız tüm uluslararası platformlarda Orta doğuda süren insanlık trajedisine dikkat çekiyoruz. Türkiye’nin kendini ifade edemediği alanlarla birlikte, Orta Doğu’nun da sesi olmaya çalışıyoruz. Savaşın sadece insanlık için bir son anlamına gelmesinin yanı sıra doğayı yok edici etkilerini, göç yollarını karıştırarak kuş türlerini yok eden, küresel ısınmaya neden olan olumsuz faktörleri gündeme getirmeye çalıştık.
Konferansa Ortadoğu’dan katılan ülkelerin yanısıra Bulgaristan, Sırbistan ve Kıbrıs gibi Avrupa ülkeleri de bu konuda deneyimlerini aktardı. Sırbistan gibi savaş çıkaran ülkelerin sanatçılarına nasıl bir yük bıraktığını anlamak zor değildi. Diğer çalışma grupları dünyada barış oluşturmak için sanatçıların rolünü tartışırken Sırbistan’dan gelen sanat temsilcileri sahnede milliyetin tanınmaması için, sanatçıların milli kimliklerinden ayrı değerlendirilmesi için ne yapılması gerektiğini tartışıyorlardı.
Üçüncü Alan Uluslararası Konferansı - I
2007 Mayıs ayında 300 temsilcinin katıldığı İtalya’nın Leonardo da Vinci’nin yaşadığı Brescia kentinde EON Network’ün düzenlediği ikinci büyük Avrupa Sanat buluşmasında ‘Savaş zamanlarında Tiyatro’ ana temayı oluşturuyordu. ‘Üçüncü Alan’ konferansının ilkinin gerçekleştirildiği toplantıda bir sınıf ve iki günlük bir tartışma programı oluşturuldu. Üçüncü Alan konferansının koordinatörü olan Freie Tiyatrosu (Avusturya)’dan Sabine Kock toplantı hakkında şöyle konuştu:
“Üzerinde durulması gereken önemli bir durum neticesinde ana dersi yürütecek olan Sırbistan’dan katılacak sanat temsilcileri vize alamayarak İtalya’ya giremedi. Bu beklenmedik durum karşısında dersi iptal etmeyerek Gaza, İsrail, Kosova ve Sırbistan’dan katılan sanatçıların sunumlarını ve videolarını izledik: Yugoslavya’nın yıkılışından sonra ortaya çıkan savaş ve savaş sonrası gerçekleri, kısmen estetik sunumlarla ve belki de gereğinden de çok gerçekçi anlatımlarla sahneye taşınmıştı: Balkan ülkelerinde yakın tarihin çatışmaları konusunda tiyatro, deneyimlerin tabu olmaktan çıkması ve travma yaratan olaylardan arınma (Katarsis) sürecine girilmesi için kullanılıyordu. Bu, diğer ülkelerde yaşanan çatışmalar için de söylenebilir, Hırvatistan, Sırbistan ve Bosna’dan EON buluşmasına katılanların sunumları genellikle trajedi ile ilişkiliydi ve Katarsis kavramı pathos birleşenleri ile birlikte yer alıyordu.”
Sırbistan’dan katılan bir sanat temsilcisi bu durumu eleştirerek: tiyatronun sembolik olarak kullanıldığını, ve savaş gerçeğinin bilgisini taşımak için yeterli bir olasılık olmadığını söyledi.
Üçüncü Yol
Herkes uyku tutmayan bir gecede kendi kendine sayı saymıştır. Birer birer değil, biner biner saysak bile bir sona ulaşmadan ya uykuya kayarız, ya da başka düşünceler zihnimizi kaplar. Bugün sahip olduğumuz rakamların sonsuzluğuna, bir de kesirler, fonksiyonlar, kareler ve küpler eklenmiştir. Halbuki ilk çağda insanlığın üçe kadar sayması büyük bir gelişme olmuştu. Belki iki’den üç’e geçmek için bir yüzyıl gerekmişti. Bu konuda çok kesin rakamlar yok, fakat filozoflar üçe kadar sayma konusunda böyle düşünüyor. İnsanlık bu konuda gururlu olabilir, halbuki aslında bu sayıların hayatımıza nasıl ve ne şekilde girdiği önemlidir. Bir olasılık olarak üçüncü olasılığın zihnimiz tarafından kabul edilmesi için ilkçağlardan, içinde bulunduğumuz yüzyıla kadar beklemek zorunda kaldık. İlk kez 1944 senesinde John Von Neumann ‘Oyun Teorisi’ ile insan ilişkileri ve ekonomide üçüncü ihtimale değindi. Oyun teorisinden önce teorik olarak insanın sadece iki seçeneği vardı. Kazanmak ya da kaybetmek. ‘Toplamı hep sıfır olan oyunlar’ – Zero sum game-
Bugün quantum teorisi ile birlikte insanlar birden sonsuza ulaşan seçeneklerini tanımaya başlamış durumda. Kişisel gelişim metotları ve zihin eğitimi yöntemleri bu temel devrimi açıklayabilmek için çeşit çeşit yöntem geliştiriyor. İnsan zihninin ‘seçenekleri olduğunu anlamaya’ direnmesinin tek nedeni basit bir yenme ve yenilme tatminini elden bırakmamak. Ancak karşılaştırmalarla yol bulabilen zihnimiz, doğadan da uzaklaştıkça insan ilişkilerinde telepatiyi ve empatiyi de kaybediyor ve az seçenekli, kısır bir yarışa kendini hapsediyor. Aslında en önemli ölçüt olan zaman har vurup harman savrulurken, basit bir güç savaşı tutkusuyla, sınırsız seçeneğe arkamızı dönerek, bireysel ölçütlerimizle, hep ben ‘daha iyiyim’ diyen, ama paradoksal bir biçimde herkeste de bulunan Egoya yenik düşüyoruz.
Anlaşmazlıkları Yenmek için Üçüncü bir yol var mıdır?
Third space, (Üçüncü Alan) Harvard Üniversitesi’nden Hintli profesör Homi K. Bhabha’nın oluşturduğu bir kavram. Bhabha’nın anlatımıyla kültür, genel olarak kabullenildiği gibi oluşumunu tamamlamış somut bir varlık değildir. Kültür, oluşumunu sürdürmektedir. Bu bakış açısındaki değişim uygulamalarda büyük fark yaratacak cinstendir. Kültürün statik (durağan) olarak kabulü yerine, dinamik ve değişken olması, onu yeniliklere açan ve kalıplaşmış düşünce biçimlerinden kurtaran bir yaklaşımdır. ‘Üçüncü Alan’ aynı zamanda birinciye ve ikinciye ait olmayan alan anlamına gelir; bunun yerine birinci ve ikinci arasındaki dolayımlı ve direk ilişkilerden doğan üçüncü bir yerdir. Sharon Todd, Üçüncü Alanı her bir kişinin diğeriyle etkileşiminden doğan ‘paylaşılan’ bir alan olarak anlatır. Bu alan belirlenmiş değil, karışık bir alandır. Bu anlayış, katılaşmış ikiliklere dayanan dünya görüşünü kırabilecek bir vizyon yaratır. Bu ‘her zaman oluşan’ bir alandır.
Günümüz dünyasında, kamu politikalarında, sanatın alternatifleri ve farklı bakış açılarını sunabilecek erki ve sağlıklı iletişim olanaklarını üretme konusundaki potansiyeli görmezden gelinmektedir.
Aslında bireyin özgürleşmesi ve serbestleşmesi, aynı zamanda arınması için sanat dolayımsız bir zemin yaratır. Sanat eserinde en sağlıklı iletişim yöntemlerinin gücü saklıdır. Sanat, savaş sonrası için bir terapi metodu olabileceği gibi, savaş zamanlarında da bilgiyi paylaşmak, diyalog ve anlayış için bir platform oluşturmak için idealdir.
Önceliklerinizi ve Bakış açınızı Diğeri için Genişletin!
Bazen içinden çıkamadığımız sorunlar bir başkasının sorunu ile ilgilendiğimizde çözümlenir. İnsan olarak sadece kendimizden değil, çevremizden de sorumluyuz. Türkiye olarak eşsiz bir yer tuttuğumuz coğrafyada siyasi kargaşanın hüküm sürmesini önleyebilmek, ilk önce bizim çabalarımıza bağlıdır. Daha komşusunun sahip çıkmadığı bir kişi için uzaklardakileri suçlamak anlamsız gözükebilir. Acaba dünyaya Irak’ta yok edilen kültür hakkında yeterince bilgi iletebildik mi? En yakın komşusu olarak Irak’ta yalnızca maddi bir savaş yapılmadığını, bu adaletsiz ve anlamsız savaşın ilk başta kültüre açıldığını anlatabildik mi? Şüphesiz bunu anlatabilseydik Avrupa’nın bakışını daha da etkileyebilirdik. Bundan önce Orta doğu kültüründe tüm dünyanın ihtiyacı olan ve batıyı tamamlayabilecek eşsiz incelikleri ve zenginlikleri biz ne kadar biliyoruz ve sanatla veya diğer kültür araçlarıyla ne kadar iletebiliyoruz? Bu sorular her sanatçının temel sorunu olmalıdır.
Savaşın Ne olduğu Kadar Barışın Ne olduğunu anlatmak..
Third Space konferansında yapılan tartışmalarda, savaşın ne olduğu kadar, barışın ne olduğu üzerinde çalışmanın öneminden bahsedildi. Seyirciye barış durumu hakkında çağrışımlar sunmak, neyi sürekli hale getirmemiz gerektiği konusunda bir yol önerebilirdi.
Kimlik diğerleriyle iletişimde olduğunuz sürece zenginleşir ve kendini resmedebilir. Bu noktada zamanın birliği dikkate değer bir düşüncedir. Simya Sanat’ı temsilen katıldığımız organizasyonda, zamanın birliği kavramıyla ilgili şunları aktardık:
“Coğrafya bizi ayıran bir faktör gibi görülebilir, fakat zaman birleştirir. Ülkelerarası ilişkilerde daha geniş bir zaman dilimiyle sürekli ilişki halindesiniz. Aslında şu an dünyanın iki ayrı ucunda yaşayan iki kişinin ortak noktaları, aynı ülkede yüz yıllık bir zaman aralığında yaşamış iki insandan çok daha fazladır. Bilgisayar, cep telefonu gibi iletişimi hızlandıran son otuz yılda yaşadığımız gelişmeler düşünülürse zamanın birliğinin artan önemi daha da dikkat çekici hale geliyor. 2000 senesine kadar IKSV tarafından düzenlenen ‘Barış Kültürü’ konferanslarında gündeme getirildiği gibi insan doğası genel olarak barış arar. Nasıl ki, iç savaş sırasında yaşayan Hobbes’un ‘insanın bencil ve birbirinin kuyusunu kazan’ karakteri tahlil edilerek genel bir gerçek gibi kabul edildiyse ve bu da içinde yaşadığımız dengesiz ekonomik sistemleri ve savaşların kaçınılmaz bir gerçek gibi sunulmasını getirdiyse, günümüzde de insanın barışçıl doğasının genel gerçek olarak kabul edilmemesi ve savaşın ‘doğal’ olarak anlaşılmasının önünü açıyor.
Savaş gerçeğini yaşayanların daha iyi bildiği gibi savaş, bir insanlık ayıbı ve tarihin yüz karasıdır. Asla normal olarak kabul edilmemeli, toplumların cinneti olarak değerlendirilmeli, savaşı takiben uzun yıllar sürebilecek terapi ve arınma programları oluşturulmalıdır. Savaş sırasında o bölgede yaşananları duyurmak için de, savaş sonrası katarsis yaratmak için de tiyatro ve sanat, başvurulacak ilk araçlardır. Ve belki de en önemlisi insanın gerçek doğasını anlatmak ve yanlış anlamaları su yüzüne çıkarmak için de sanatın estetik doğasından yararlanılabilir. Kültürlerarası diyalogda tüm diğer iletişim araçları yanlış anlamalara ve önyargılara açıktır. Fakat sanatın kalpten sesi tüm insanlara aynı frekanstan ulaşarak, farklılıklarımızı aşıp, birbirimize ulaşmamız için eşsiz bir araçtır.”
EON Network’e, Freie Theatre ve Sabine Kock’a ve kültürlerini ve tecrübelerini bu platforma taşıyan tüm katılımcılara teşekkür ederiz..